Ana Sayfa
Chat Hastalığı |
Uzman Dr. Aysel YURTSEVER İstanbul Tabip Odası Uyesi.
Endüstriyel kapitalizm sonrası, bilimsel teknolojik devrimle, kapitalizmin üretim araçlarındaki dev ilerleme, ''bilgi toplumu'' cağında karsımıza tüketim ürünleri konusunda bir bollukla çıkıyor: Özellikle tüketim ürünlerinde bolluğun egemen olduğu kuzey ülkelerinde durum böyle. Kuzey ülkelerinin nüfusunun dünya üzerinde yasayanların üçte birinden az olması dünya genelindeki tabloyu değiştirmiyor. Dünyanın geri kalan kısmında, yoksulluk içinde yasayan insanlığın üçte ikisinde de durum benzerdir. Genel olarak dünya küreselleşmenin kıskacındadır.
Küreselleşme (globalim) her turlu çarpıklığı ve hastalıklarıyla karsımıza çıkıyor. Bir yandan zengin G7'ler, obur yandan gelişmekte olan ülkelerdeki yoksul milyarlarca insan küreselleşmenin tüketim çılgınlığında birleşiyor. Olabildiğince çok tüketen insan modeliyle karsı karsiyayiz. Hâlâ 'Homo Fiber' (Üreten İnsan) tipi tamamen yok olmuş değil ama, onun yerini giderek 'Homo Consumens' (tüketen İnsan) almaktadır. Mantığını ve aklini hayatta kalmak için kullanan 'Homo Sapiens' tipi insanin var olup olmadığı ise tartışma oturur! Topal tüketici insan anlayışı, dünya üzerinde yayılırken, hiçbir ideolojik ve politik engel tanımamaktadır.
Tüketmenin kotu tarafı nedir? Üretilenler, tüketilmek için üretilmiyor mu? Hayatta kalabilmek için birçok şeyi tüketmemiz gerekmez mi? Gerçekten de insanlar da her canlı gibi bazı şeyleri tüketmek zorundadır. karsı çıkılan, bu tip tüketime değil, insani ihtiyaçların giderilmesiyle sinirli kalmayan, kültürü tüketim urunu haline getiren küreselleşmenin yeni kültür anlayışıdır.
kültürü tüketim urunu haline getirmenin birçok boyutu var. Sözünü etmek istediğim boyut, insan ilişkileriyle ilgili olanı ve bu ilginin İnternet dünyası ile bağlantısıdır. Bu kültür her günkü yasamdan ayrılmış, gerçek dişi ve doğaüstü bir yedek dünya ve yedek kişilikler yaratmıştır. Bundan dolayı da günlük hayatin getirdiği korkuları, zorlukları biraz olsun dengeler gibi gözükmektedir.
gerçek yasamda su ya da bu şekilde zorlananlar, kendilerine yeni bir bireysellik icat ediyorlar. Yeni bireysellik karsımıza yedek kişilik olarak çıkıyor. Kapitalist sistem, bireylerin kişiliklerini sadece bozmakla kalmayıp yedek kişilik satışıyla da bundan para kazanabiliyor. Günümüzde E-ticaretin değişik yöntemleri artık buna imkân veriyor.
Genellikle içe kapalı, sıkılgan ve yabancılaşmış yeni insan tipi, içinde hissettiği korkuları tüketim tutkusuyla dengelemeye çalışırken, yasamın kolaylaşması, otomatikleşme, fart foodlasma ile giderek zamanı bollaşıyor. Zamanın bollaşması yeni insan tipine İnternet dünyasında bos zamanlarında sıkılmayı ve mutsuz olmayı düşündürtmeyecek olanaklar sunuyor. Yapılan geyik muhabbetleriyle Homo Consumens giderek aktif bir şekilde pasifleşiyor.
Sözünü ettiğimiz sanal Dünyanın kapısını telekomünikasyon alanındaki dev ilerlemeler açtı. Bu kapı öyle bir kapıdır ki, yakını uzak ederken uzağı da yakın ediyor! Chatler, siteler, portolar, mesajlar, mailler örneklerden bazılarıdır. Hemen bir yanlış anlaşılmayı düzeltmek istiyorum, İnternetçin zaman kazandıran doğru kullanımına karsı değilim. İnternet’te, yedek kişilik yaratılmasına, insanların teslim alınmasına karsıyım.
öyle bir teslimiyet ki insanlar giderek daha da yabancılaşıyorlar. Yabancılaşmanın asil çekirdeğinin kapitalizm öncesi basit meta üretiminde olduğunu biliyoruz. Ancak ilerleyen kapitalizmle ücretli emeğin yaygınlaşması top yekûn yabancılaşmaya neden oluyor.
Yabancılaşmanın en belirgin özelliği, kendi yarattıkları toplumsal ilişkilere egemen olmaktan çıkmaları, bu ilişkiler tarafından yönlendirilmeleridir. İnsanlar sanki özgür özneler değil, nesnel yasallıkların isleme koyucuları gibi oluyor.
Toplumun çeşitli kesimlerine göz atacak olursak; okul, büro, fabrika, hastane, ticarethane vs. gibi, yaşamımızı sürdürmek için bu çeşit işyerlerinden birinde çalışmak zorunda oluyoruz. Çalıştığımız işyerine ayrıca uyum da sağlamalıyız. Uyum sağlamak da yetmiyor, karsımızdakinin isteğini de karşılamamız gerekiyor. Ortada herkesi içine çeken, esir eden bir mekanizma var. Hayatimiz sanki kendi ellerimizde değil.
Topluma biçim veren anonim bir gücün elinde gibiyiz. Sanki bu anonim güç tarafından esir alindik. Teslim edilmişlik duygusu, yabancılaşmış hayatimizin temel anlayışı oluyor. Arkasından korku geliyor.
Her yas grubunda değişik, çoğu yani ortak korku türleri ortaya çıkıyor. 5-20 yas arası okul korkusu, 20-30 yasları arası hayatta kendi ayakları üzerinde durabilme korkusu, 30-40 yasları arasında kadın erkek ilişkilerinde tepe noktasına ulaşma ve başaramama korkusu, 40-50 yasları arasında zamanla yitirilmeye başlanan cinsellik korkuları, 50-60 yasları arası yaslanma korkusunu sayabiliriz. değişik yas gruplarında ortak olan tek şey korkunun kaynağındaki rekabettir.
Rakip, çevremizde yasayan hep insandır: İnsan insanin düşmanı oluyor. Gerçeklikler böyleyken sanallıkta ise korkuları, düşleri, sorunları paylaşacak ''dostlar'' aranıyor. Dünyanın neresinde olursan ol, özel bilgisayarın varsa evde, yoksa işyerinde ya da İnternet Cafer’de Yapılan is aynidir.
Sözünü ettiğimiz, çılgınlık haline gelen, insanların içine bir virüs gibi giren chat (cet) hastalığıdır. Chat sorunları, korkuları paylaşma adına, sorunlardan kaçmanın yolu olurken, yeni sorunları da beraberinde getiriyor. Böylesi durumlarda toplumsal bir fenomen olarak karsımıza çıkıyor. Sorunlu evliliklerde esleri olumsuz etkilerken okul cağı çocuklarında da istenmeyen etkilere neden olabiliyor. Bu durumda chat yapanları anlamak da toplumsal bir görev oluyor.
Neden birbirini gerçek yasamda tanımayanlar chat yapıyor sorusuna aşağıdaki biçimlerde yanıt verilebilir diye düşünüyorum.
1) Üstünlük gereksiniminin insan için öznel bir değerinin olduğunu düşünüyorum. İnsanin kendi basına prestiji yoktur. Prestij, diğer insanların bakisi ve düşünceleri sayesinde vardır. İnsan ancak başkalarının gözünde prestij sahibi olur. Başka insanlarla birlikte bulunulan bütün durumlarda kendimizi güçlü hissetmemiz gerekir. günlük yasamda bunun korkusunu, eksikliğini su ya da bu şekilde hissederiz.
Günümüzde Başka insanlarla bulunan tüm durumlar içinde bunu kazanmanın en kolay yolu, bilgisayar aracılığıyla ve chat dünyasıyla buluşmak oluyor. başkalarının bakisi, prestijin öznel değeri yüzünden insanları her zaman heyecanlandırdığı gibi chat dünyasında da kolayca bu amaca ulaşılabiliyor.
2) Bir zamanlar, sinemaların yerini TV'nin alması gibi, Günümüzde de TV'nin yerini bilgisayar alıyor. Evinde PC olanlar evde, olmayanlar ise is yerlerindeki bilgisayarlarda günün değişik saatlerinde bilgisayarların basındadır. Kültürün tüketim urunu olmasıyla birlikte chat de dünyasal moda haline geldi.
3) insanların giderek birbirine yabancılaştığı ortamda, aile içinde,arkadaşlarımızla ya da akrabalarımızla özgür ve kalıcı sohbetlerimiz artık çok sinirli oluyor. Oysa internetteki alternatif oldukça geniş. Yakının uzak, uzağın yakın olduğu dünyada, ''sanal dostluklar'' İnternet’te kendine yer açabiliyor. Yedek kişilik, E-ticaretin çeşitli yollarıyla satılır ve satın alınır duruma geliyor.
4) Cinsellik, toplumumuzda hâlâ bir tabu. Chatte genellikle, erkekler kadınlarla, kadınlar erkeklerle sohbet ediyor. Bu da toplumsal olarak bir gereksinimin olduğunu gösteriyor. Çünkü normal yaşamımızda özgürce yabancı bir kadın ve bir erkek sohbet edemiyor. Tabular, yasaklar, yanlış anlaşılmalar vs.
5) Hiç evlenmemiş ya da esinden ayrılmış, yalnız yasayan bir kesim, chat kendisine es, ilişki, partner aramak için de kullanıyor. Chatin bu ise de yaradığı söylenebilirse de ortaya çıkan ilişkilerin ne kadar sağlıklı olduğu ise ayrı bir tartışma konusudur.
6) Bazen sorunu olmayan insanlar da chat yapıyor. Böylesi kişiler, chat yapanları anlayayım mantığıyla yola çıkarken, bakıyoruz ki bir sure sonra chat virüsü tarafından esir alınmışlar.
Yeni modanın, küreselleşmenin sanal hastalığı chat fenomeninin, ne tur toplumsal-psikolojik hastalıklara, sorunlara yol açacağı ise incelenmesi gereken ayrı bir konudur.
|
|